bugün

entry'ler (78)

31 mart 2015 büyük elektrik kesintisi

Elektrik Öğretmeniyim. Daha yeni anlattım türkiye'de enterkonnekte şebekeolduğunu ve elektriğin asla tüm illerde kesilemeyeceğini. Nasıl olduysa artık kesiliyor ve ben göt oluyorum. Allah'tan Van'da yaşıyorum da bugün dersteyken göt olmadım.

alişan mısınız testi

izzet altınmeşe çıktım ben.

46 c nin çılgın projesi

hatunun ne işe yarayacağı belirtilmemiş proje'dir.

pezeveng değilim ama geniş hatun çevrem ile destek olabileceğim projedir. yaz beni de.

sevgiliyi uludağ sözlüğe yazdırmak

feysinden twitterinden gına geldiği bir anda söylediğim bir cümle yüzünden kutsal bilgi kaynağımız olan uludağsözlüğe yazdırdık bizim hatunu.

"yaavv" dedim... "yararlı şeylerle uğraş şu nette, ne biliyim haber oku, kadınlar forumuna üye ol, ya da sözlükte yaz"

abi ben bunu derken tamamen sözlüğü eskisi gibi bir ortam olarak düşünerek söylemiştim, zaten sözlükle filan işi olmaz diye "tamam" diyeceğini düşünmedim.

"tamam dedi ya la"

neyse kardeşlerim yazıldı bu sözlüğe, nickini bana söylemesini istemedim rahat yazması için ve siyasi güncel konularda yazmasını rica ettim. bende ona nickimi söylemedim. 1 senedir kpss dolayısıyla sözlük yüzü görmediğimden arada telefonda konusurken soruyordum yazıyormusun diye, "evet" diyordu.

abi geçen tabi e-mailden filan öğrendim bunun nickini, (nick dediğime bakma, wireless şifresini nick yapmış rakamlı filan) öğrenmez olaydım. 200 yazı yazmış birader, -170 karma, bide karmanın ismine bak "iyi gün dostu" evlenicem olum ben bu kızla, soğudum.

yazdığı yazıları görcen hacım ya, facebook gibi kullanmış caaanım sözlüğümüzü. sözlükte herşey bizim hatun içinmiş oysaki bi "etiketleme butonuyla yer bildirim butonumuz yokmuş" onu da zall dan rica ediyorum. aşkım kimse benim yazdıklarımı "beğenmiyor" dediğinde anlamalıydım, ama güvendim lan size...

ayrıca hani kutsal bilgi kaynağıydık?

bundan sonraki yazının devamı sözlük trolleri için:

kardeşlerim, güzel insanlar, ebesini siktiklerim benim saf hatunumun, açılmamış gül goncamın vajinaya fare sokmak, zenci siki-japon siki gibi şeyleri öğrettiğiniz ve de oy kabininde, otobüste, marsta bilimum her türlü saçma public mekanlarda sevişmek gibi fantezilerinizle sevgilicazımın hayal gücünü genişlettiğiniz için, en içten dileklerimle amınıza koyayım.

internet paylaşılan komşunun interneti sömürmesi

resimdeki durumdur.

interneti 2 kişi kullanıyoruz, sözde.

http://galeri.uludagsozlu...terneti-sömürmesi-679437/

kaç kişi yaşıyonuz her oda da bir bilgisayar her kişi de bir android telefon tablet mi var mübarekler.

inci sözlük ü sevmeme sebepleri

çünkü; birbirlerinin analarına bacılarına söverek eğlendikleri sözlük ortamı yeni nesillerin gerçek dünyalarını etkiledi. kültürümüzden çok uzak nesiller yetişti.

uludağ sözlük ün değerinin 3 milyon dolar olması

aynı siteden arattırdığımızda http://www.munirozkuloldumu.com/ diye açılan sitenin değeri 6000 $ gözüküyor ve günlük 1,645 ziyaretçisi varmış.

http://www.worthofweb.com...www.munirozkuloldumu.com/

rotundjere

işsiz yazar. *
http://galeri.uludagsozluk.com/r/rotundjere-372344/

pürüzsüz tenli kız

--2 Aralık 2006--

daha önce hiç bir kızla öpüştün mü?

diye sorduğunda yalan söylemek istemedim. "evet" dedim. "Bir keresinde öpüşmüştüm, ama hatırlamıyorum bile çocuktum ve çocukça birşeydi".
ismi Bahardı, kavruk tenli bebek yüzlü, gamzeli, masmavi gözleri ve her zaman uzun kahverengi saçları vardı. boyu uzun ve zayıftı. benden önce hiç sevgilisi olmadığından daha önce kimseyle öpüşmediğine emindim yinede sordum:

-peki ya sen? sen biriyle öpüştün mü hiç?
-hayır...
-ama merak ediyorsun? derken lafımı kesti
-hayır, hiçte bile..
-dur bi sakin ol. merak ediyorsun insanlar ne anlıyor ağızlarını birbirlerinin ağızlarına dayayıp dudaklarını emmek ve dillerini yalamaktan değil mi?
-evet aynen öyle...
-birgün bizde öpüşücez. zamanı geldiğinde. benim ağzımdaki tükürüğü bile yutmaktan hoşlanacağın zaman geldiğinde..

daha teklifimi kabul edeli 2 hafta olmuştu ve o böyle bir zamanın geleceğini hiç sanmıyordu. beni sevdiğinden emindim ama sevilmek nedir henüz bilmiyordu. ailesi şehir dışında bir kasabada yaşıyordu ve hayatı boyunca babasından en ufak bir sevgi kelimesi duymamıştı, bazen de dayak yiyordu. Dersanenin ilk günü en arka sıraya oturmuş, eli sürekli suratında bizden gözündeki morluğu saklamaya çalışırken farkettim onu. O sıralar başka bir kıza karşılıksız aşıktım ama görür görmez o masum güzelliğine aşık olmuştum...

--6 şubat 2007--

-neden beni anlamak istemiyorsun Bahar?
-bana bahar dedin...
-özür dilerim.
-çıkmaya başladığımızdan beri ilk defa bana ismimle hitab ettin.
-evet kızınca öyle oldu, bir daha söylemem birtanem, ama n'olur sende beni anla sadece ileride benim görmem gereken yerlerinide gösteriyor elbisen.
-Seni çok kızdırmışım demekki...
-yaa.. n'olur ağlama, bak bana... birazdan yine güleceğiz, geçen beğendiğin o beyaz t-shirt varya onu alıcaz sana ve kavga sebebimiz olan şu aptal elbiseden kurtulacaksın. sonra sana caramio alıcam.
-ilk defa kavga ettik..
-(göz yaşlarını öperek) tamam bitti artık, hadi bak herkes bize bakıyor.

ilk kavgamızı 3 ay sonra etmiştik, ailemin maddi durumu iyi olduğundan sürekli ona hediyeler alıyordum. benimkisi takoz olmasına rağmen ona zamanının en güzel kameralı telefonun almıştım, üniversiteyi kazandığında görüşebilmemiz için laptop, doğum gününde gitar... Hiç çalmadı, çalamadı şarkı söylemek içinde sesi güzel değildi zaten...

Bir daha başkasını sevemem zanneder ya insan, ama bunu bir kere hisseder, hayallerinin başlangıcıdır ve son nefesine kadar onunla olacağını zanneder, bir kere inanır buna insan... işte benimkisi Bahar'dı...

Hergün onu benden alan saat 20:00 otobüsüne binesiye kadar beraberdik. Konuşacak hiç birşey kalmadığında seni seviyorum derdik gözlerimizle... Her gece ona ne kadar aşık olduğumu anlatan 6 sms'lik mesaj atardım, sabah uyandığında okuyup anlıkta olsa gülümsemesi için... Hayaller kurardım, hayallerimi yazardım ona; gezeceğimiz yerleri, evimizi, düzenimizi, çocuklarımızı, isimlerini, onu ne kadar mutlu edeceğimi yazardım, hiç bıkmayacağımı, ayrılmayacağımı yazardım...

--25 mart 2007--

-şuan ağladığıma bakma, aynı zamanda çokta mutluyum... ömrümün sonuna kadar seninim artık, seninim... benim kocamsın...
-ben... hayatım ben...

kelimeler tıkandı kaldı boğazımda, avuçlarımla şakaklarımdaki saçları yolarken ağlıyordum bende... ben seni hiç bırakamayacam diyecektim... üstünü giyindi, gelişigüzel saçlarını toplayıp ayakkabılarını giydi, hiç birşey söylemedi... yolda yürürken sadece önüne bakıyor gözyaşlarını bile silmiyordu. sonra ona çıkma teklifi ettiğim çamlık parkındaki banka oturduk yine.

-yaa ne kadar aptalım, neden devam etmedik? (gülerek)
-ben söyleyecektim ama üzgünsündür diye...
-pisliksin aşkım... yaa ben özel olmasını istiyordum, en azından özel olabilirdi, sonuna kadar yapsaydık keşke...

saat 19:22 idi ve vakit yok diye üzülüyordu... ya aklını kaçırmıştı, yada gerçekten bana güvendiği için, onunla evleneceğimden emin olduğu için hiç umrunda olmamıştı. ama 25 mart 2007 günü benim için ömrümün sonuna kadar omuzlarımda yük olarak taşıyacağım mahvettiğim bir hayatın başlangıcıydı ve bu yük hiç azalmayacaktı...

--2 Mart 2008--

-aşkım aç bakalım hediyeni, çok şaşıracaksın..
-du bakalım neymiş bu... bu ne yaa kitap gibi, kitap almadın dimi ilkokul çocuğu gibi...
-hayır tabiki hayatımın aşkı, okumuyorsun ki...
-vay neymiş bu...
-çevir sayfalarını..

çevirdim sayfaları... gözlerime inanamadım, her gece yazdığım mesajların uçup gitmediğine çok sevinmiştim. teklif ettiğim günden bu yana bütün mesajlarımı, gece yazdığım o güzel mesajları kendi el yazısıyla bir deftere yazmış.. bazı tarihlerin altına o gün yaşadığımız güzel şeyleri ve gittiğimiz yerleri yazmış.

22 Kasım 2006: bugün hayatımın en güzel günü, sen var ya birtanesiinnn çok teşekkür ederim.....

28 Ocak 2007: gözlerine bakmaktan sonra en güzel şey dudaklarını tatmakmış.....

17 şubat 2007: bebeğim bak anlaşalım evlendiğimizde haftanın "p" ile başlayan günlerinde sabah kahvaltılarını sen hazırlıyorsun diğer günler ben.....

3 Mart 2007: şimdi evlenince böylemi olacak? Hemen evlenmeliyiz aşkımmm!!! seninle uyumak uykuların en rahatıydı, o pürüzsüz tenine dokunmak, okşamak, koklamak...

"pürüzsüz ten" bu mesajı o defterden okuyan sadece ben olmayacaktım...

--7 temmuz 2008--

-aşkım babam ölmüş
-ne? şaka mı yapıyorsun?
-hayır aşkım şuan otogara gidiyorum, annemle beni izmir'den almaya gel çok kötüyüm.
-tamam sakin ol meleğim, gelirim...

babası ölse üzüleceğini biliyordum. geceleri telefonla konuşurken babasının annesini döverken seslerini duyardım bende ve nefret ettiğini söylerdi. keşke ölse bu adam, keşke ölsede kurtulsak derdi. ama ben, "öyle deme birgün ölürse üzülürsün diyordum". feci halde astımı vardı babasının, günde 1 paket sigara içmeye devam ediyordu ve para buldukça alkol alıyordu.

sorsalar bana bahar için ölürdüm bile, ama birini öldürür müsün deseler?

ölmeden bir ay önceydi; alkol alıp annesini bayıltasıya kadar dövmüştü, annesi baygın yatarken ayıltmaya çalıştığı sırada babası ayıltmak için isteyerek çaydalıktaki kaynar suyu annesinin üzerine boşaltmış, annesinin ve kendisinin vücudunda ikinci dereceden yanıklar oluşmuştu. ben ise çıldırmıştım... öyle bir adamın yaşamaya bile hakkı yoktu. bahar yaz okulu için annesiyle beraber muğladaydı, adam astımdı ve benim planım hazırdı; biber gazımda.

--ocak 2009--

(telefonda - gece)
-günün nasıl geçti hayatım?
-iyiydi aşkım, öğlen merve ile eve alışveriş yaptık sonrada okula gittim.. 15 dk önce geldim daha...
-ben yine kötü şeyler hissettim, bugün makyaj yapıp açık bir elbisemi giydin yoksa?
-hayır birtanem.
-o zaman neden böyleyim ben? biliyorsun beni hisliyim...
-Yok valla aşkım hiç birşey yapmadım.
-yani bugün derse gitmek yerine merve ile o şerefsiz sevgilisi, ayrıca 2 tane erkek ile alins cafede değildin? süslenip püslenmedin de?
...
-ya aşkım dur dinle sen kızma diye yalan söyledim.
...
-ya off ne var be, ne var oturmuşsam.. sadece oturduk sonrada geldim işte eve...
...
-sen kimsin ki bana karışıyorsun?

doğru ya ben kimim... ben mi çok aşırı korumacı oldum, yoksa sen mi üniversiteye başlayınca sapıttın... ben mi artık önünde bir zarın olmadığı için paranoyaklaştım, yoksa sana daha mı eğlenceli geldi disko bar hayatı...

--kasım 2009--

(1 aydır ayrıydık, telefonda)
-çok içmiştim, o gün hayatımda içmediğim kadar içtim sarhoş oldum ve oldu...
-ne oldu, yattınmı o herifle?
-evet. ama ben ona barış diye sarıldım.. kendimde değildim!

ogün hiç ağlamadım. yıllardır hiçe sayıp umursamadığım gururumu ilk defa benliğimde hissettim. artık geri dönüşü yoktu... olmamalıydı... olmadı ama. daha 2 hafta geçtikten sonra affettim onu. bu kızı çirkince yalanlarından sonra, bir aylık bir ayrılıktan sonra bile gidip başka erkeklerin altına girmesine rağmen hala seviyordum. yatağımda onun kokusu olmadan uyuyamazdım, onun o eşsiz pürüzsüz tenine dokunmadan, sarılmadan olmazdı... onu affetmemi sağlayacak birsürü kendimi kandıracağım şeyler düşündüm, onun suçu değildi, birisi onu içirip ilişkiye girmişti, belki de ilaç atmıştır, evet onun suçu yoktu...

--2 hafta sonra--

(mesaj çekiyorum)

-Bahar ben seni çok ama çok özledim, yatağımda koku olacaksa bu senin kokun olsun, dokunacağım ten sen ol istiyorum.. ne yaparsan yap bu değişmeyecek, hayatımın sonuna kadar yaşayacağım kişi senin olmanı istiyorum!
-pürüzsüz ten mi?
-evet hayatımın aşkı pürüzsüz tenin! seni çok seviyorum!!
-hahahahaha

(telefon ile arıyorum)

-alo?
-alo?
-söyle koçum...
-sen kimsin?
-remzi.
-bahar oradamı?
-pürüzsüz bir uykuda şuan hahaha!

-- 1 ay sonra--

yoldayım; plan hazır, gerekli ekipmanlarda...

-------------------------------------
okuyanlar için: (bkz: sevgilinin söylediği unutulmayan sözler/#9597599)

not: troll başlığı değildir lütfen okumadan eksilemeyin, söykü dergisi sayı 7 deri için yazdığım hikayedir.

konuşan sözlükler

gidemediğim panel.

orada olsaydım zall'a "açılan davalar" ile ilgili bir soru yöneltip hemen salonu terk ederdim. gerisini kalanlar düşünsün. *

sözlük yazarlarının itirafları

Yıllar yıllar önce mahallenin en güzel kızıyla çıkarken, aslında güzellik beş para etmiyormuş, onu öğrendim.
ve sonra kimseyi daha güzeli için terketmedim.

Girdiğim kavgalarda yediğim darbelerin artık iz bıraktığını farkettiğimde, büyüdüğümü anladım.
Sonrasında sadece sevdiklerimi ve bazı değerlerimi korumak hariç, kavga etmedim.

Çocukken büyüdüğüm evden herşeyi bırakıp ağlayarak ayrıldığımda, Yalnız başıma kalmayı öğrendim.
Ailemin herşeyden daha önemli olduğunu o zaman anladığım ve bir daha evdekileri üzmedim.

19 yaşımda, bizim evin çatısında, elimde yarım kırmızı kurdelalı yüzükle, yıldızların altında sevdiğimle dans ederken, mutluluktan ağlamayı öğrendim.
O günden sonra hiç mutluluktan ağlayamadım.

Bir akşam... En mutlu günlerimden biri olacağını sandığım akşam... sakinleşmem için abimin beni bayıltasıya kadar dövmesi gerektiği akşam, ayıldığımda kimseye güvenmemem gerektiğini öğrendim.
ve hala kimseye sonsuz güvenmem.

-Terketmek ve terkedilmekte rekor kırdığım yıllarda, sabretmeyi öğrendim.

-Son terkedişimden sonra, Neden-Sonuç ilişkileri kurup yaşanılan herşeyi baştan sona Düşünmeye başladım,

-iki sene sabahlara kadar düşündükten sonra, bu işler nasıl yürüyormuş onu öğrendim.

-Bu işlerin nasıl yürüdüğünü anladıktan sonra, kendime bu düzende yer bulamadığımdan siktiretmeyi öğrendim.

-Siktiretmeye başladıktan sonra, cool adam oldum hatunlara göre. Onlarcasını bulabileceğimi ve elde etmenin çok basit olduğunu öğrendim..

Bi tanesini sevmeyi denedim ve gerçekten sevilmek istemiştim, sonra şuana kadar öğrendiklerimi kimseye öğretemeyeceğimi öğrendim.

Boşverdim...

ve ben rotundjere,

Yıllar yıllar önce hayatıma son vermek istemiştim.. Çıkıp çatıya kendimi atmak. Anında herşeyi bitirmek..
Hiç korkmuyordum, herşey birazdan biteceği için mutluydum bile.
Asla unutamıycağım hatıralarım vardı.. Onlarsız olmazdı, yapamazdım..
Öldüğümde omuzlarımdaki yükle yaşamak zorunda kalmıycaktım. Herşey bu kadar basitti, evet çok basit.
Ölmenin mantıklı geldiği bir piskoloji içinde şehri seyrediyordum.. Araba vızıltıları, insan sesleri..
Onca kalabalıkta insanların birşeyler için koşuşturması...
Bu koşuşturmacada evlerine mutlu veya mutsuz şekilde dönmeleri...
Mutlu olmak için çok fazla kasıyorlardı kendilerini... Sevdiklerimde öyle...
1 ay sonra beni en çok sevenin bile gülebileceğini, 3 ay sonra kimsenin aklına gelmiyceğimi biliyordum...

Bir adım attım...

Geriye doğru...

Gülümsedim!!!

-Öldüm ben, dedim... Öldüm olum. hahahayt...

Sonra bi başka güzel görünmeye başladı dünya. Bu sefer hayatta işler nasıl yürüyormuş onu anladım.

Hiç korkmadım, Ağlamadım, Üzülmedim, Sinirlenmedim, Kimseyi Silmedim, Üzmedim, Mutsuz Olmadım, Olamadım.

insanların koşuşturmacasında beni ne mutlu ediyorsa onu yaptım...

Yaşadığım hergünü bonus olarak sayıyorum kendime...

Siz bu yazıdan belki hiçbirşey öğrenemezsiniz ama sadece şunu bilin:

Çok sevdiğimiz biri öldüğünde bile 1 ay sonra gülebiliyor, 3 ay sonra unutabiliyoruz!

Peki siz:

-Onlarcasını bulabileceğiniz halde niye yıllardır o'nun yasını tutuyorsunuz? ve mutsuzsunuz?

atatürk le alay eden türbanlı kızlar

Az önce facebookta fotoğraflarını gördüğüm kızlardır.

Durumumuda alttaki şekilde güncelledim ama sanırım facebookta kimsenin sikinde olmadı.

--spoiler--
Vay be paylaşımlara bak... Atatürk'ün burnuna parmak sokan baş örtülü kızlar.. Foto çekilirken Atamıza iki kulak yapan ergen Türk kızları.. O değilde en çok paylaşan arkadaşlarımın üstüne yazdıkları kendi yorumları kanları dondurucak cinsten...

OROSPU ÇOCUKLUĞU parayla değil arkadaşlar. Bunuda aklınızdan çıkartmayın. Bir kişi, sadece bir kişinin bile 1000 kişilik bir facebook sayfası olsa, böyle bir fotoyu paylaşsa bütün Türkiye'ye paylaşılır. Amaç zaten kutuplaştırma oluşturmak. Dinciler (dindar değil) ve Laikler.. Aynı Kürtler ve Türkler, Hrantçılar ile Samastçılar kutuplaşması gibi...

Bizler kendi içimizde böyle bölünüyoruz.. Birbirimize düşmanız.. Otobüste gördüğümüz Baş örtülüye aşağılayıcı gözlerle bakıyoruz, Sınıfımızdaki Kürt arkadaşımıza gıcığız... Az açık elbise giyene Orospu diyoruz, nefret doluyuz, insanlarımızı milletimizi sevmiyoruz...

Böyle bir devleti bölmek, yenmek daha kolay değil mi sizce? Yıllarca bağırdık oynanan oyunları görmüyormusunuz diye? Ben duvarımda videolar paylaşırken, sözlüklerde, forumlarda götümü yırtarken hiçkimsenin umrunda olmadı. şimdi yazıyorum yine olmuycak..

Birkaç birşey yazıp siktirip gidicem.. Israil, akdenizde Türkiyeye yerleştirilen füze kalkanını denedi geçen hafta. Iranın onları vurma menzili kadar uzaklık ayarlayıp. Iran avrupa devletlerine petrolü kesti, ABD'ye tutumunu her zaman sertti zaten. ipler koptu kopmak üzere. Şimdi olası savaşta Iran'ın ilk hedefi neresi? Bizim malatyadaki Füze radarlarımız. Iran bizi vurduğu vakit bizde Batı ülkelerin yanında savaşa girmek zorunda kalıcağız. Irak gibi Iranda halledilir, ki yakınlığından ötürü en çok zararı biz görürüz bu savaşta. Sonra sıra gelir Türkiyeye.. (nedenmiş diyenlerdensen Büyük Orta Doğu Projesi neymiş filan bir araştır) Önce Türkiye Irak için teskere çıkartmadı, BÖLGESiNDE KÜRTLERE KARŞI ORANTISIZ GÜÇ KULLANIYOR vs bahaneleriyle NATO dan çıkartılır. Sonrada dostumuz amerika ülkemize Demokrasi Getirir. Irak'a getirdiği gibi.

Okuyacağınızı bilsem sayfalarca yazardımda özet geçtim ben. Burda siz baş örtüsüne küfür etmeye, Facebook üzerinden siyaset yapmaya devam edin. Bu siktimin FACEBOOK yüzünden halkımız köreldi zaten. BiLGi sahibi olmadan fikir sahibi olduk. Delinin biri kuyuya taş atıyor ve biz burda birbirimize giriyoruz...

Anayasa değişikliği, Ergenekon, Ermeni soykırımı vs hiçbirşey umurumuzda değil bizim. Haberler bitsede FATMAGÜLÜN SUÇUNU, AŞKI MEMNUYU izlesek diye bekliyoruz. Bu süreç yeni değil.. 5-10 yıl öncesinin Maria'larını Fernando Hose'lerini hatırlayanlar, Şimdiki Türk Aile yapsının neden bu durumlara üştüğünü iyi bilirler? Bilirler mi?

Ama şunuda unutmayın.. Artık çok geç. UYANIN Demek içinde Çok geç.

Birgün gelicek, Başında şaklabanlık yaptığımız büstler yıkıldığında, Evlerimize Camilerimize BOMBA'lar yağdığında hatırlayacaksınız bu sözlerimi.. Belki o gün beraber yanyana ölenlerden oluruz.. Belki "ben n'aptım" diyenlerden olursun sende...
--spoiler--

söykü dergisi sayı 1 çocuk parkı

uludağ sözlük yazarlarının öykü yazmakta ne kadar başarılı olduklarını anlamamızı sağlayan söykü dergisinin ilk sayısıdır.

laptopumun şarjı sadece 2 tanesini okumaya yetti. (bandini & biradetbeyfendi). gerçekten çok güzeller. eve gidince hepsini okuyacağım.

kırık salıncaklar

Küçükken evimizin dünyanın en güzel yerinde olduğunu düşünürdüm. Apartmanımızın altında bakkalımız vardı, herkesin anlattığı o bakkala gitmenin ölüm olduğunu ben hiç bilemedim. Sepeti atar çekerdik ekmeğimizi, yoğurdumuzu... Önümüzde çocuk parkı ve hemen yanındada futbol sahası olarak kullandığımız boş bir arsa; Bahar geldiğinde bu arsadan uçurtma uçuruyorduk ve gökyüzü uçurtmalarla doluyordu. Çocuk sesi hiçbir zaman eksik olmayazdı mahallemizde..

Aşağı mahallenin çocukları bile bizim mahalleden çıkmazdı. Ama biz onlarla parkımızı, futbol sahamızı paylaşamazdık. Salıncaklarımıza bindiklerinde bizim canımız sallanmak istemese bile onları indirip kendimiz sallanırdık. Kaykaydan kaydırmaz, tahterevalliye oturtmazdık. Bahçemizdeki çeşmeden balonların içine su doldurup onlara atardık, bazen su veya kola şişelerinin içlerine su doldurup kapağını çiviyle delip onların üstlerine hücum ederdik. Boncuklu tabanca icad edildiğinde bu düşmanlık daha ciddi boyutlara geldi ve savaşlarımız can yakmaya başlamıştı. Pusuya düşürülme tehlikesi olduğundan şortumuzun belinde boncuklu tabancamız hiç eksik olmazdı.

Yıllar geçti şehirdeki tüm çocuk parkları değişmeye başladı. Tek merdivenli, düz demir kaydırakların yerini plastikten yapılmış, iki-üç katlı ve bir çok yerinde merdiven olan, kayacak kısımları dönerli, düz olan kısımları daha yüksek, salıncakları plastik ve rahat, Dönme dolabında oturacak yerleri bile olan görünüşü hoş, resimli ve renkli oyuncaklı modern çocuk parkları yapıldı.

Şehrin elit kesimlerinden yavaş yavaş bize doğru gelmeye başlayan bu oyuncaklardan bizim aşağı mahalleye yaptılar. Artık düşman çocuklar mahallemize gelmiyorlardı ama artık onlarında bir parkının olması, hatta bizden daha güzel parkının olması bizi kıskançlıktan çıldırtıyordu. 1 yıl geçti, 2 yıl geçti ben o demir salıncaklarda kaşımı yardım ama hala yapmamışlardı mahallemize bu parklardan. Aşağı mahalleli çocuklar bizim çok topumuzu kesti, pusuya düşürüp boncuklu tabancalarla kurşun sıktılar, yeri geldi torpil ve kızkaçıran kullandılar hiç canımızı yakmamıştı ama bizim mahallemize gelipte bizim parkımızı aşağılamaları, kendi parklarını övmeleri bizim canımızı çok yakıyordu.

Şimdi bunları düşününce farkına varıyor insan, ne kadarda çok değerliymiş parkımız bizim için. Nasılda tüm dünyamız oluvermiş. Biz o salıncaklarda sallanmasak bile, o kaydıraktan kaymasak bile onların orda durması, mahallemizde parkımızın olması yetiyormuş aslında bize. Orası bizim buluşma noktamız, envai çeşit oyunlar oynadığımız, o oyunların yetmeyip oyunlar uydurduğumuz, banklarında oturup küçücük boyumuzla büyük muhabbetler çevirdiğimiz ev ve okuldan sonra en çok zamanımıze geçirdiğimiz bir yer olmuş.

Parkımız yenilensin diye konuşmuştuk oysaki eşi belediyede çalışan bir teyzeyle. "Söyledi kocam, yeni oyuncaklar gelecek yakında" dediğinde yuppi'ler havada uçuşmuştu. Aylar geçti oyuncaklar gelmedi. Biz sorduk "Ne Zaman Teyze? Yakında". Ne zaman teyze? "Yakında yapıcaklarmış". Yıllar geçti artık parktaki oyuncakların yeni olup olmamasının bizi ilgilendirmediği kadar büyüdüğümüz bir zamanda Parkımızı yenilediler.

Kule gibi yüksek iki kaydırak tepesi vardı, üzerinde ördek resimleri filan onları birbirine bağlayan iki yatay demir, aralarında ince demirler, ellerle tutup karşıya geçmek için. Tahterevalli ve dönme dolap ile 2 salıncak küçükler için, 2 tanesi büyükler için. Büyükler için olana bile popomuz sığmıyrodu ama yenilendiği ilk gün bırakıp futbolu binmiştik salıncağa tahteravalliye... Biz kullanamıcaktık ama kardeşlerimize bıraktık orayı. Kırmak dökmek kolaydı, Kırdırtmadık... Biz sahamızda futbol oynuyorduk genellikle, bazende aynı sahada aşağı mahalleyle mahalle maçı yapıyorduk. Yazında uçurtma uçuruyorduk...

Küçükken evimin dünyanın en güzel yerinde olduğunu düşünüyordum ya hani? Artık herhangi bir yerden farksız bana göre. Önce futbol oynadığımız arsaya binalar diktiler. O günden sonra hiç uçurtma görmedim ben gökyüzünde, Halı sahaya hiç gitmedim bu yüzden, para vermedim, veremedim... Yapılan binaların birinin alt katına bir süpermarket açıldı. Alt katımızdaki yılların bakkalı Ahmet Amca iflas etti ve bakkalı devretti. Devralan da başka birine devretti bakkalı. En son devralan ise bir internet cafe açtı 4 senedir hala burda. Kapısında her serverda gb satılır yazıyor. GB nedir diye sormuştum birgün, bağımlısı oldukları oyundaki oyun parasıymış...

Oysa biz bir milyon lira verip boş yok cipslerinden alamazdık. o cips yerine 2 ekmek alınabiliyordu, ekmeğin fiyatını bilirdik ve babamızın parasını düşünürdük. Sanal karakterlerle değil, hayatın içinde bizim olan gerçek şeyleri korumak için savaşırdık. Sokakta bulduğumuz yavru köpeğe kulübe yaptık, evlerimizden ekmek-süt götürdük ona. Aç kalmamalıydı, soğukta üşümemeliydi. Umurumuzdaydı bunlar, dışarda, sokakta da bir hayat vardı ve biz bunun farkındaydık. Bilgisayarın başında veya ellerimizde cep telefonlarıyla zaman kavramımızı yitirmedik. Bir isim koyduk o döneme ait "çocukluk" diye. Şimdiki çocukların hayatlarında eksik kalacak olan dönemin ismi bu...

Dünyanın en güzel evinin balkonundan bakıyorum yine: sokaklar çok sessiz... çocuk parkı artık çok sessiz ve Kırık salıncakları...

29 aralık 2011 uludere de köylülerin bombalanması

ingiltere'de bir polis terorist sandıgı bır kişiyi öldürmesı üzerıne devlet: "memurumuz gerekeni yapmıstır, esas olan güvenliktir" diye, açıklama yaparken bizim milletimız ve devletimiz kacakçı-pkk'lı 35 terrörist öldürüldü diye özür dileyip-tazminat veriyor üstünede askeriyeyi yıpratıyor.

osmanlı nın bile fransız özentisi olması

kanuni sultan süleyman'ın fransa kralına* yazdığı mektuplardan bi haber olan yazar söylemidir.

fransa'da ilk dans keşfedildiğinde sultan süleymanın fransa kralına yazıdığı mektup:

ben ki, kırk sekiz krallığın hakanı kanuni sultan süleyman han'ım. sefirimden aldığım rapora göre, memleketinizde dans adı altında kadın erkek birbirine sarılmak suretiyle insanlar arasında oyun oynanmakta olduğunu işitmiş bulunmaktayım.
hemhudut olmaklığımız dolayısıyle, iş bu rezaletin memleketime de sirayeti ihtimali müvacehesinde name-i hümayunum elinize ulaştığından itibaren derhal son verilmediği takdirde, bizzat ordu-yu hümayunumla gelip men'e muktedirim!.

*****

Fransanın roma-germen impratorluguna yenilmesi sonucunda osmanlıdan yardım istemesi karşılıgında yine kanuninin mektubu:

Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah'ın yeryüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve nice memleketlerin sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han'ım. Sen ki Fransa vilayetinin Kralı Fransuva'sın.

Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz. Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur. Her şeyden haberdar oldum. Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz. Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır. Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz. Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır. Yüce Allah hayırlara bağışlasın. Allah'ın istediği ne ise olur. Bundan başka haberleri gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz. Böyle biliniz..

döner ile ayranın aynı anda bitmesi

(bkz: ayranın yarım ekmek dönerle aynı anda bitmesi)

(bkz: çiğköfteyle ayranı aynı anda bitirmek)

(bkz: dürümle ayranı aynı anda bitirmek)

(bkz: tavuk döner ve ayranı aynı anda bitirebilmek)

bide bu var *
(bkz: yarım ekmek dönerle bir ayranı bitiremeyen pinti)

(bkz: başlık açarken araştırma yapmayan yazar)

döner ile ayranın aynı anda bitmesi

(bkz: erdal demirkıran)

(bkz: arakçı yazar)

29 eylül 2011 ekşi sözlük ödüllü bilgi yarışması

soguk dus etkisi'nin döktürdüğü yarışmadır. ödülü az yenmiş nutella diyorlar? afiyetle yer artık. *
119.

eski sevgilinle görüşebilirsin diyen erkek modeli

eski sevgilimin yeni erkek arkadaşıdır...

sakın demeyin, sikiyorlar...